30 Haziran 2010 Çarşamba

Elbisen derenin kıyısında, sense suya dalmışsın


Bedeninle burasın ama iç yüzden ne işe koyulmuşsun? Avlanıyor musun? Yoksa avlıyorlar mı seni?

Ne de durgun görünüyorsun görünüşte; fakat perdenin ardında hiç de kararın yok.

Elbisen derenin kıyısında, sense suya dalmışsın; bu dalıştan sonra nasıl baş çıkaracaksın sudan acaba?

Mevlana Celaleddin
(VI-CCXL-330)

Resim : Hakan Atakan

29 Haziran 2010 Salı

Bu gece yarıları


Tüllere sarınıp gelen rüzgara karşı,
 
Yalnızlığına dokunduğumu bil bu gece yarıları.
 
Avuçlarında güneşi buldum,
 
Şafağı saydığımı bil bu gece yarıları.

Hat: Mehmet ÖZÇAY

İstanbul Dolunaydı



İstanbul dolunaydı yüzüme doğru
Hem yaşadım hem yaşamadım dediğim
Güneşe benzer bir vuslatı andırır
Yollarına dökülecek bir sevdaydı her halim...

Saçaklarına sığındığım onlarca ev
Hepsi kapalı kutu, serin
Boşluğuyla artar her hayat
Kimbilir kimlerin canını yakar
İstanbul'da bu tan yerinde coşkular...

Her satırına bütün dalgaları sarmalı
Boğazı bi baştan bi ayağa
Düzeni bozan kim, ya kutsallığı ezelden
İstanbul da... İstanbul masalı anlattılar...

Dayanacak hal değil bendeki
Solduramam seni aşşk.
Yolcunum yollarına düştüm,
dünya döneli beri...

Bir duvara döner durur her yanım
Yanım sağım solum sarmalı
Eyüp'de bir evin üst katı
Sarhoşluk hali bu
Odaya sinen her an'ı
Yüzleştirir gibi...

Serseriyim, dolanır durur elim ayağım sokaklarında
Bir yerebatana, bir ayasofyaya
Yemesem içmesem dert diil.
Serseriyim, elim ayağıma dolaşır
Gördüğüm sevdalarında...

Hat: Mehmet ÖZÇAY

23 Haziran 2010 Çarşamba

Bir başkası gelir onun yerine


Sen şu kadarını bil ki dünyada hiç kimse, kimsesiz kalmaz; birisiyle uyuşamadın, uzlaşamadın mı bir başkası gelir onun yerine.

Bu evden gidersem, evi boşaltırsam benim gibi bir başkası, yahut da benden beteri çıkar gelir.

Dünya, binlerce yıldır, miras kalagelmiştir; baba, toprak altına gitti mi oğul, baba olur.

Yalnız insan değil, hayvan da böyle; böyle olmasaydı dünyada bir tek canlı yaratık göremezdin.

Geceleyin, gökyüzü damında güneş çekilip gitti mi güneşin yerini yıldızlar, yahut da Ay tutar.

İnsan, bir hüneri, bir sanatı bıraktı mı tabiatı, bir başka işle, bir başka sanatla oyalanmaya koyulur.

Çünkü bütün halkın gönlüne bir memur tayin edilmiştir, bu memur, onları işsiz-güçsüz, azıksız-sefersiz bırakmaz.

Mevlana Celaleddin
(II-LVII-362)

Ebru : Feridun ÖZGÖREN - Boston USA

Yüzbinlerce gönlü yakıp kavuran o gönül


Yüzlerce padişahlık şehri zulümle yıkıldı gitti; yüzlerce saltanat denizi, haksızlıkla kurudu, seraba döndü.

Yüzlerce hırs burcu, nekeslik kalesi, yüzüstü, hendeklere yıkıldı, yarı uykuya dalmış yüzlerce baht, büsbütün uyudu, uykuya daldı.

Gayb âleminin anacaddesi, zâten o kavma kapanmıştı, o kapkara zulüm Ayı da büsbütün örtüldü, bulut altına girdi, görünmez oldu.

Şimşek gibi çakan, boyuna halkı yakıp yandıran o göz, feryatlara düştü, ağlamıya koyuldu, buluta döndü.

Yüzbinlerce gönlü yakıp kavuran o gönül, şimdi Tanrı ateşinde kebab olup gidiyor.

Ne mutlu o kişiye ki bir ibret aldı bundan; padişahın bu kahrı, bir kapı açtı ona.

Gündüz olunca geceleyin ne yaptığını gördü, anladı ama ne fayda; rezil-rüsvay oldu, yüzlerce derde uğradı.

Yüzü ak gündüz gibi geceleri dua ederek geçir; çünkü Nuh'un duası da geceleyin kabul oldu.

Mevlana Celaleddin
(II-XLVIII-350)

Ebru : Feridun ÖZGÖREN - Boston USA

15 Haziran 2010 Salı

Gel-gel-gel-gel


A gönlümün hevesleri, gel-gel-gel-gel. A dileğim, isteğim, gel-gel-gel-gel.

Bağlanmışım düğüm-düğüm, dağılmışım bölüm-bölüm, tıpkı saçların gibi, tıpkı saçların gibi. A benim düğümümü çözen, a benim dağınıklığımı düzene sokan, gel-gel-gel-gel.

Yoldan, konaktan konuşma; artık konuşma, konuşma artık a benim yolum, konağım, gel-gel-gel-gel.

Yerden alıvermiştin hani, bir avuç toprak, bir avuç toprak; o toprağın içindeyim ben, gel-gel-gel-gel.

Ayırırım iyilikten kötülüğü, anlarım-anlarım bunu; güzelliğin ne anlamışım, ne bilmişim şaşkınım; gel-gel-gel-gel.

Aşkınla yanıp yakılmasın aklım, aşkınla yanıp yakılmasın, hiçbir şey bilmiyorum, akıllı değilim hani, gel-gel-gel-gel.

A padişah Salâhaddin, hem ortadasın, hem gizlisin; a şaşılacak şeyim, a temel direğim benim, gel-gel-gel-gel.

Mevlana Celaleddin
(III-XVI-388)

Ebru : Feridun ÖZGÖREN - Boston USA
Hat   : Hamit Aytaç

Diyorlar ki : Yalan


Aşk padişahının vefası yoktur diyorlar; yalan. Senin gecenin sabahı yoktur, gündüzü göremezsin diyorlar; yalan.

Diyorlar ki: Aşk için ne diye öldürüyorsun kendini, beden yok olduktan sonra hayat yok; yalan.

Aşk yüzünden gözyaşı dökmen abes, gözünü yumdun mu görmek, buluşmak yok diyorlar; yalan.

Diyorlar ki: Şu zaman geçip gitti, biz de zamanımızı doldurduk mu can, o yana gitmez, buna imkân yok; yalan.

Hayale kapılanlar, hayalden vazgeçmiyenler, peygamberlerin bütün hikâyeleri düzme, hayalden ibaret diyorlar; yalan.

Doğru yolu tutmıyanlar diyorlar ki: Kulun,Tanrı kapısına varması mümkün değil; yalan.

Gönül sırrını bilenler diyorlar ki: Sırları, gayb sırrını Tanrı, kuluna vasıtasız söylemez; yalan.

Diyorlar ki: Kula gönül sırrını açmazlar, lûtfedip kulu göğe almazlar; yalan.

Balçıktan meydana gelen insan, gök ehliyle âşina olmaz diyorlar; yalan.

Diyorlar ki: Tertemiz can, şu yuvadan, aşk kanadiyle uçup havalanamaz; yalan.

Halkın, zerre-zerre iyiliğine, kötülüğüne, o gerçek güneş, müâfat vermez, ceza vermez diyorlar; yalan.

Sus; eğer birisi sana harfsiz, sessiz söz olamaz derse de ki: Yalan.

Mevlana Celaleddin
(II-LXIII-373)

Ebru : Feridun ÖZGÖREN - Boston USA
Hat   : Mehmet Şefik Bey

14 Haziran 2010 Pazartesi

Kaçma, çaresiz, feleğin çemberinden geçeceksin

A güzel, yüzyıl kaçsan da yanımıza gelmesen gene senin işini alt üst ederiz, kendi işimize döndürürüz.

Kaçma, çaresiz, feleğin çemberinden geçeceksin; ister kükremiş arslan ol, ister aşağılık, uysal koyun; bu, böyle.

Beden, canın omuzunda çıkmış bir kan çıbanıdır, oldu mu neşter yarasına hacet kalmaz, patlar, boşalır.

Ne mutlu o bâtıla ki bâtıldan kaçar, Tanrı aşkına sarılır, yapışır, hem de zamksız, çirişsiz.

Gece-gündüz, ömür elbisesini arşınlayıp duruyorlar, ölçüp biçiyorlar, ya bir gün, ya bir gece mutlaka sonu gelecek bunun.

Zavallı insan, aşk zebun etmiş onu, böyle bir süvari, sırtı yaralı ata ağır gelmiş.

Sus, sükût âleminde varlığını kaybet; çünkü o aşkın işi, din mezhep âşıklarını öldürmektir.

Mevlana Celaleddin
(II-LXIII-372)

Hat: Osman ÖZÇAY

Karşı kıyının güzel yürekli insanı


Sarmaşık güllerine benzer kimi zaman.
 
Hoş muhabbetlere dolanıverir sözcükler var.
 
Kimi hava kimi su...
 
Ama herşeye rağmen, her zamana uyan halleri var.
 
Karşı kıyının güzel yürekli insanı...


Hat: Mehmet ÖZÇAY

Işık olsun yolunda


Gördüğüm her camiinin kandiliyle alemi, yol göstersin, ışık olsun yolunda.

Seni her ezan sesinde anıyorum.

Hat: Mehmet ÖZÇAY

11 Haziran 2010 Cuma

Yaşarken ölmeye niyetliyim

 
Mutlak varolmaktayız şimdi, vuslata dair.

Yaşarken ölmeye niyetliyim.

Elini uzat, yum gözünü ve fısılda.

Seni seviyorum... 

Hat : Mehmet ÖZÇAY

Nefesim elimi bırakma


Nefessiz kalmaktan korkarım sevdandan caydığımda.

Seninle bi ömür yaşayacağım huzuru kaybetmekten korkarım.

Hem varlığına sahip hem yokluğunda yaşamak.

Her haline bin şükür.

Nefesimmm... Elimi bırakma...

Özlemekten vazgeçtiğin anda başlar yalnızlığım.

Nefesimmm... Elimi bırakma...

Hat: Mehmet ÖZÇAY

7 Haziran 2010 Pazartesi

Şimdi söyliyen susar, susan, söze gelir


Bahar geldi, bahar geldi, miskler saçan bahar geldi. Sevgili geldi, sevgili geldi, hilim sahibi, esirgeyici sevgili geldi.

Sabah şarabı geldi, sabah şarabı geldi, seher çağı içilen can şarabı geldi. Ay yüzlü saki, salına-salına şarap sunmaya geldi.

Arılık-duruluk geldi, arılık-duruluk geldi; taş da ap-aydın oldu, kum da. Şifâ geldi şifâ geldi, her hastaya, her arığa şifa geldi.

Sevgili geldi, sevgili geldi iştiyak çekenlerin gönüllerini almıya. Hekim geldi, hekim geldi, o uyanık aklı başında hekim geldi.

Semâ 'geldi, semâ' geldi, başağrısı olmıyan semâ' geldi. Buluşma geldi, buluşma geldi, ünlü buluşma geldi.

İlkbahar geldi, ilkbahar geldi; eşsiz-örneksiz ilkbahar geldi; şakayıklar, reyhanlar, güzel yüzlü lâle geldi.

Birisi geldi, birisi geldi, onun yüzünden adam olmıyan da birisi olur. Bir Ay geldi, bir Ay geldi ki her tozu-toprağı yatıştırır.

Bir gönül geldi, bir gönül geldi ki gönülleri güldürür o; bir şarap geldi, bir şarap geldi ki her çeşit mahmurlığu giderir o.

Bir avuç geldi, bir avuç geldi ki deniz, ondan bulur inciyi; bir padişah geldi, bir padişah geldi ki her ülkenin canıdır o.

Nerden geldi, nerden geldi ki burdan asla gitmemişti o; fakat göz, bâzı olur, görür-anlar, bazı da görmez ibret almaz.

Gözümü yumayım, susayım, açayım, söyliyeyim, o geldi; odur uykuda da eş-dost, uyanıkken de.

Şimdi söyliyen susar, susan, söze gelir; sayılı harfi bırak, sayısız harf geldi.

Mevlana Celaleddin 
(V-XLVIII-416)


Hat: Osman ÖZÇAY