18 Mayıs 2010 Salı

O bir avuç buğdayı gördün mü geri kalanını bilirsin


Bön adam ne söyleyebilir; güneşten ancak bir zerre, uçsuz bucakız denizden bir katre olan kişi, şu sonsuz macerayı nasıl anlatabilir?

Sana bir katre gösterdi mi ötesini anlarsın artık. Alım-satımda da ambardaki buğdaydan bir avuç buğday gösterirler.

O bir avuç buğdayı gördün mü geri kalanını bilirsin, değirmen dönünce nasıl bir un olacağını bilirsin.

Sende eski bir ambarsın, elini bir daldır da al şu ambardan bir avuç buğday; gör bakalım ne çeşit bir buğdaysın, bir gör de sonra değirmene götürmiye kalk.

O âlem değirmene benzer, şu âlemse harmana; burada buğdaymısın, fasulye mi? Her ne isen orada da ancak osun.

Yürü, bırak şu inadı a inatçı, bak, o hoca bekleyip duruyor; o işini yarım yamalak gören işçi, acele etmede, hadi gel diye çağırmada.

Ey hoca nasılsın sen, söyle; bu fitnelerle dopdolu yerde yorulup kalmışsın; çaresiz dertlere uğramış bir halde kanlara batmışsın, topraklara bulanmışsın.

Hoca diyor ki; Medet ey Müslümanlar, sakının gönüllerinizi, aklınızı başınıza alın, benim kanım döküldü, bâri bu, sizin başınıza gelmesin.

Âşıkların ızdırabını gördükçe çok kınadım onları, fesatlarla, kötülüklerle dolu bir gönülle çok kötü, çok yaraşmaz sözler söyledim onlara.

"İnceden inceye halkla alay edip koğuculukta bulunanların vay hallerine" âyeti, kötü sözler söyliyenlerin hakkındadır. Alay edene koğuculukta bulunanın devası, yaptığına uğramaktır, ettiğini bulmaktır ancak.

O insan ağzı mıdır, yılanla akrebin oyuğu mu? O oyuğu samanlı balçıkla sıva yakınları dalatma akrebe.

Aşka düş de adı sanı terket, taneleri de bırak, tuzağı da; taşa altın adını tak, cefaya, eziyete şeker de.

Mevlana Celaleddin
(I-II-50-11)

Ebru : Edâ Özbekkangay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder