22 Mayıs 2010 Cumartesi

Aklı olsaydı ağlardı öküz bile, eşek bile


Baş gözü, gam ne kadarsa o kadar ağlıyabilseydi geceleri de ağlardı, gündüzleri de.

Gökyüzü,  şu ayrılığı duysaydı, ağlasaydı yıldızlar da ağlardı, güneş de, Ay da.

Padişah, bu çeşit, tahttan indirileceğini bilseydi kendine de ağlardı, tacına, kemerine de.

Gerdek gecesi, ağlardı öpüşmelere, ağlardı koçuşmalara şu boşanmayı görseydi.

Lâ'l şarab ağlardı küpe, ağlardı şişeye şu mahmurluğu görseydi.

Gül bahçesi, şu güz mevsimini duysaydı anlasaydı ağlardı gül yaprağı ter ü tâze gül dalında.

Uçan kuş, şu avlanmadan haber alsaydı kolu-kanadı gevşerdi, ağlardı da ağlardı.

Hüneri, sanatı aldatmasaydı Eflâtu'u, bağırırdı-ağlardı hünere, sanata.

Pencerenin ölüm dumanından haberi olsaydı pencere de ağlardı, duvar da, kapı da.

Gemi, denizde salına-oynıya gidiyor ya; şu tehlikeyi görseydi ağlardı.

Şu potanın ateşi görünseydi mal-mülk sahibi ağlardı gümüşünün-altının haline.

Rüstem bile savaşa ağlardı, gücüne-kuvvetine ağlardı anlasaydı bu sitemi.

Şu ecelin kulağı sağırdır, feryâdı işitmez, duymaz; yoksa ağlardı kan kesilen ciğerlere.

Şu ölüm cellâdının gönlü yoktur; olsaydı da tek taş olsaydı yine ağlardı.

Sağken görselerdi ölümü, el-ayak, ağlardı birbirinin haline.

Kıvranıp can çekişirken görseydi, ağlardı dişi keçi, erkek arslana.

Yeryüzü, çocuğunu yiyen bir ana; öyle olmasaydı ağlardı oğlunun ölümüne.

Ölüm acısıyla tatlı canının nasıl veriyor; bir görünseydi ağlardı şeker bile.

Kumru, ardıç ağacının kökten söküleceğini bilseydi bırakırdı ötmeyi-dem çekmeyi de ağlardı.

Tabutun şu kefenden haberi olsaydı ağlardı götürülürken yollarda.

Yeni doğmuş çocuk, dünyaya geldiğine ağlar durur; aklı olsaydı daha önce ağlardı, daha çok ağlardı.

Aklı olmadığından susar, ağlamaz çocuk; aklı olsaydı ağlardı öküz bile, eşek bile.

Bütün acılıklardan, o tatlı dilberimiz de bir çare bulsaydı, ağlardı yağmur gibi.

O tatlı dilber ölüm acılarını tattı; neler gördü, neler; gördüklerine ağlardı o gözün sahibi de.

Benim dostum giden; giden gitti artık; nerde bu habere ağlıyacak bir haber?

Ciğerine zehirli bir ok saplandı; kalkana kaçtın amma kalkan da ağladı.

Öylesine topraklar altındayım ki şu dünya alt-üst olup ağlasa yeridir bana.

Kendine gel de sus, bir tek görüş sahibi bile yok; olsaydı ağlar-ağlardı.

Tebrizli Şems gitti; nerde o insanların övündüğü insana ağlıycak biri?

Anlamlar âlemi, onun yüzünden düğün-dernek etti; fakat ağladı şu şekiller, onsuz kalınca.

Dünyanın, şu gözden, şu kulaktan başka bir gözü, kulağı olsaydı ağlardı o göz, ağlardı o kulak.

Mevlana Celaleddin
(IV-CXXXV-271)

Resim : Hakan Atakan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder