25 Mayıs 2010 Salı

Balık olmadıktan sonra eline deniz geçmiş, neye yarar yâni?


Aşk arslanın kanımız içmeye kalkışırsa tut ki içmiş; ne olur ki? Her an bir başka can fedâ etsem tut ki fedâ ettim, ne değeri var canın?

Şimdi sana bir sır açayım: Sen şarab olduktan sonra pervâsızca şarab içtim ben; ama birisi gelecekmiş de sarığımı, ayakkabımı alacakmış; tut ki gelmiş, almış, ne olur ki?

Aklın başında, gösteriş yapıyorsun desem ne çıkar? Tut ki birbiri ardınca çakıp duran bu çeşit yıldırımlarla beraber gösteriş de yapmışsın; nen eksilir?

Canımın elinde ebedilik fermânı var; görünüşüm, bugünlük, yarınlık; tut ki ölmüş-gitmişim, canım sağ ya.

Tanrı'dan bir deniz isteyip duruyorsun amma toprakta sürünen bir yılansın sen; balık olmadıktan sonra eline deniz geçmiş, neye yarar yâni?

Üzüm sıkıyorsun, sonra da ben riyâzat çekiyorum diyorsun; şarab içmedikten sonra üzüm sıkmışsın, ne faydası var?

Yürekleri tertemiz sûfilere, tortulu şarab içtiler diyorsun; tertemiz sûfilerin şarapları var, ama sen, tortulu şarab say onu, ne çıkar?

Bizim şarabımızı içip ağacında gülmiyen çiçeği tazeyse de, gülüyorsa da solmuş say.

A Tebrizli Şems, sen bir güneşsin, senden başkasından ışıklanmanın çaresi yok; sen olmazsan dünyada gece olur; tut ki yıldızları sayıp durmuşuz, ne geçer elimize?

Mevlana Celaleddin 
(III-LXXVII-449)

Resim : Hakan Atakan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder