Aşk arslanın kanımız içmeye kalkışırsa tut ki içmiş; ne olur ki? Her an bir başka can fedâ etsem tut ki fedâ ettim, ne değeri var canın?
Şimdi sana bir sır açayım: Sen şarab olduktan sonra pervâsızca şarab içtim ben; ama birisi gelecekmiş de sarığımı, ayakkabımı alacakmış; tut ki gelmiş, almış, ne olur ki?
Aklın başında, gösteriş yapıyorsun desem ne çıkar? Tut ki birbiri ardınca çakıp duran bu çeşit yıldırımlarla beraber gösteriş de yapmışsın; nen eksilir?
Canımın elinde ebedilik fermânı var; görünüşüm, bugünlük, yarınlık; tut ki ölmüş-gitmişim, canım sağ ya.
Tanrı'dan bir deniz isteyip duruyorsun amma toprakta sürünen bir yılansın sen; balık olmadıktan sonra eline deniz geçmiş, neye yarar yâni?
Üzüm sıkıyorsun, sonra da ben riyâzat çekiyorum diyorsun; şarab içmedikten sonra üzüm sıkmışsın, ne faydası var?
Yürekleri tertemiz sûfilere, tortulu şarab içtiler diyorsun; tertemiz sûfilerin şarapları var, ama sen, tortulu şarab say onu, ne çıkar?
Bizim şarabımızı içip ağacında gülmiyen çiçeği tazeyse de, gülüyorsa da solmuş say.
A Tebrizli Şems, sen bir güneşsin, senden başkasından ışıklanmanın çaresi yok; sen olmazsan dünyada gece olur; tut ki yıldızları sayıp durmuşuz, ne geçer elimize?
Mevlana Celaleddin
(III-LXXVII-449)
Resim : Hakan Atakan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder