29 Mayıs 2010 Cumartesi

Başımı alıp da nerelere gideyim, gönlüm-canım mı var?


Sen beni istemesen de ben seni canla-gönülle isterim; bana kapıyı açmasan da kapının eşiğinden ayrılmam, orada oturur kalırım.

Balığa benziyorum, dalga, beni karaya vursa da gene sudan başka sığınacağım yer yoktur, gönlüm, sudan başka bir yer istemez.

Başımı alıp da nerelere gideyim, gönlüm-canım mı var? Ben de, beden de, gönül de ancak padişahlar padişahı güzelimin gölgesine sığınmışız?

Yıkılmış, kendimden geçmişsem, sarhoş olup gitmişsem, kendimden geçişim, sarhoşluğum senden; birşey biliyor, birşey duyuyorsam bilişim, duyuşum gene senden.

Eğer bende bir gönül kalmışsa gönlümü alan sen değil misin? Bir saman çöpüysem meselâ, kehlibarım* gene sen değil misin?

Bugün yağlı-ballı çörek yiyormuşum gibi ağzıma gelen tat, sayıya sığmayacak derecede tatlı olan o güzelim dudaklarının tadından, lezzetinden değil de nedir?

Gönlümden iki dünyayı da sürdüm, çıkardım da "he" gibi geçtim, Allah'ımın yanına oturdum âdeta.

Ne mevki düşünürüm, ne sultanlık, ne de ululuk; mevki olarak da yeter bana aşkının devleti, rütbe olarak da.

Kul hüvallah gibi baştan başa tenzih** denizine dalmış, gark olmuş gitmişiz; Müşebbihe*** gibi benzerler isbatına uğraşıp da başaşağı düşmemişiz biz.

Tatara benziyen gamın, kızar da yağmaya, çapûla (Farsça: yağma, saldırı) başlarsa ben, tıpkı otağ gibi aşakla-sabırla (Aşak-Osmanlıca: sarmaşık) kemerimi kuşanmışım, ayak direr, dururum.

Tenbelim, kervanın içinde geç kalan biriyim amma vakitli-vakitsiz, bütün yolculuklarım da sanadır.

Dolunay gibi doğ da bunun tamamını sen söyle; çünkü Ay taliim ayrılık düğümüne düştü, bulut altına girdi, görünmez oldu.

Mevlana Celaleddin
(III-CLXXIX-259)

Resim : Hakan Atakan

*    Bir çam türü olan ağacın fosilleşmiş reçinesidir. Toplumlarda bazı süs eşya yapımında kullanılan açık sarıdan kızıla kadar çeşitli renklerde yarısaydam, kolay kırılabilen ve bir yere gömüldüğü zaman ufak cisimleri kendine çekme özelliği kazanan bir fosildir.

**   Hiç bir şeydir, çünkü algılananlar görünürde vardır.

*** Müşebbihe, İslam dininde bir fırka.

Teşbih, benzetmek anlamındadır. Müşebbih de teşbih kelimesinden türer ve benzetenler anlamına gelir. Fırkanın bu ismi almasının nedeni Allah'ı insan veya diğer yaratıklara benzetmeleri veya onun sıfatlarını çeşitli şeylere benzetmeleridir. Ayrıca, insanlarınki gibi olmasa da Allah'ın organlarının bulunduğuna inanan görüşler de bu fırkanın içinde sayılır.

Müşebbihe grubunun temel düşüncelerinin Cehm bin Safvan'ın Allah'ın sıfatlarını inkar etmesine tepki olarak doğduğu düşünülür. Müşebbihe kendi içinde birçok farklı gruba ayrıldığı gibi, Müşebbihe'nin temel düşüncelerini veya benzerlerini barındıran diğer gruplar da Müşebbihe'nin içinde ele alınır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder