1 Temmuz 2010 Perşembe

Diyorsun ki: Gel, sana sabrı çoban edeyim


Bizden beziyorsun, sıkılıyorsun, etme bu işi; kızıyorsun, yüz çeviriyorsun bizden, çevirme.

Kendi kârını düşünüyorsun, kendi faydanın kaydına düşmüşsün, bizim de ziyanımızı istiyorsun; hiç kimsecik kâr etmedi bundan, ziyan ediyorsun sen de, etme bunu.

Bundan böyle ziyanımızı istememiye râzı oldun, fakat etme; kimin; kimlerin râzı olması için bu işe katlanıyorsun?

Şarap yerine gam sirkesi veriyorsun, verme. Ne diye derede kan ırmağı akıtmadasın? Akıtma.

Yüzümden zevk, neşe sevincini gideriyorsun, giderme. Başkalarına yüzümü hedef tutuyorsun, tutma.

Hem mazlum öldürmedesin, hem acınmada; yol vuran da sensin, feryad eden de sen, etme.

Elim, ayağım, hiç bir işe yaramıyor, çünkü sevgilinin sarhoşuyum; bırak sarhoşu yıkılıncayadek, ne diye çekip duruyorsun? Çekme.

Diyorsun ki: Gel, sana sabrı çoban edeyim; kuzuya ne diye kurdu çoban edersin? Etme.

Gündüzün zahitsin, geceleyin zahitleri öldürürsün; bu gece uzlaşma, barış gecesi, fakat gene de o işi yapıyorsun, yapma.

A güzelim, dostlar, kıskançlıktan birbirlerine düşmen kesildi; bu dostu ne diye öbürüne düşman edersin? Etme.

Şarap içme diyorsun, şarap vermiyeceksen ne diye mahmuru, dudakları kupkuru bırakırsın? Yapma bunu.

Dümdüz, ok gibi yürü, havamızda uç diyorsun; pek âlâ fakat doğru oku ne diye tutar da bükersin, yay haline getirirsin? Etme bu işi.

Sus diyorsun, fakat beni susturmıyan da gene sensin; her kılımı, aşkınla bir dil haline getirirsin, getirme.

Mevlana Celaleddin
(II-LXXXII-399)

Ebru : Kerim Güngör - Mersin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder