15 Mayıs 2010 Cumartesi

Gül dalıyız biz, ot değil


Gül dalıyız biz, ot değil; terü tâze bir şîve istiyoruz biz.

Gökyüzü bahçesinin çiçeğiyiz; Tanrı meclisinin mezesiyiz, şarabıyız biz.

Ark değiliz, suyuz biz; bulut değiliz, Ayız biz.

Levhiz, kalemiz, harfler değiliz; kılıcız, bayrağız, ordu değiliz.

Hem oka benziyen bakışından yaralanmışız; hem siyah saçlarına bağlanmışız.

Âşıksız, gönülsüz, yoksuluz biz; hem çocuğuz, hem genç, hem ihtiyar.

Bârut gibiyiz, kuru odun gibi; hemencecik aşk ateşiyle alevleniyoruz.

Aşk ateşiyle parlıyoruz; fakat şimşek gibi çabucak sönmüyoruz.

Arslan gibi ciğer kanını içiyoruz; pars gibi peynire âşık değiliz biz.

Siz hangi eti tutuyorsunuz derler; de ki: Senin elini tutuyoruz, elden tutanlarız biz.

Kendisine tapanlar katında tiken gibiyiz amma dotsa tapanlar katında ipek gibiyiz.

Mum gibi yanıp yakılan âşıktan ayrılmamıza imkân yok, sanki fitiliz o muma.

Bizden kaçma, çünkü biz seninle, sütle bal gibi karılmışız, birleşmişiz.

Sen, eşsiz bir av beyisin; biz de eşsiz bir avız.

Güzellikte, tandırın kızarmış; yay bizi o tandıra, hamuruz biz çünkü.

Bizi, ayaklarının altına yay; ayaklarının altında bir hasırız âdeta biz.

Mevlana Celaleddin
(V-CVII-CXXXV-300-319) 

Ebru : Kerim Güngör - Mersin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder