Duydum ki sefere çıkmayı kuruyormuşsun, etme. Bir başkasını sevmiye, bir başkasını dost edinmiye niyetlenmişsin, yapma.
Zaten dünyada garipsin, eşin-benzerin yok, ne diye bir de gurbete düşeceksin? Hangi ciğeri yaralanmışa kasdediyorsun? Etme.
Bizden ayrılıp yabancılara gitme; gizlice, hırsızlamaca başkalarına bakıyorsun, bakma.
A Ay yüzlü, gök bile senin yüzünden alt-üst olmuş; bizi yıkıyor, yerlere seriyor, alt-üst ediyorsun, etme.
Ne diye vaad ediyorsun, ne diye yemin ediyorsun? Yemini, işveyi kalkan ediniyorsun kendine, yapma şu işi.
Nerde benimle ettiğin ahit, hani bana verdiğin söz? Bu kulla ettiğin ahdi bozuyorsun, bozma; verdiğin sözden dönüyorsun, dönme.
Ey tapısı varlıktan da üstün ve yüksek olan, yokluktan da; varlık ülkesinden geçip gidiyorsun, gitme.
Cennet de senin buyruğuna kul, cehennem de; bize cenneti cehennem ediyorsun, etme.
Senin şeker yurdunda zehirden eminiz, fakat tutuyorsun, o zehri şekere katıyorsun, katma.
Canım, ateşlerle dopdolu bir ocak sanki; yetmez mi bu yaptığın? Ayrılıkla yüzümü altına döndürdün, sarardım-soldum; etme.
Sen yüzünü gizledin mi Ay bile derdinle kararır, Ayın tutulmasını mı istiyorsun, kasdın bu mu? Yapma.
Kırılıp darıldın da sustun mu bizim de dudaklarımız kurur; ne diye gözlerimizi gözyaşlariyle ıslarsın? Etme bu işi.
Mademki âşıklar topluluğuna tahammülün yok, ne diye aklını şaşırırsın, âşıklara hiç bakma, hiç görme onları.
Pehriz yüzünden hastaya helva vermiyorsun, tatlı bir yüz göstermiyorsun amma hastanı daha da beter ediyorsun, etme.
Şu haramlar yemiye alışmış gözüm güzelliğinin hırsızı; fakat canım benim, göz hırsızına ceza veriyorsun, verme.
Çek başını a yol arkadaşı, söz söyleme sırası değil; aşkın zâten başı yok, hal böyleyken ne diye başını kesmiye kalkışıyorsun? Kesme.
Mevlana Celaleddin
(II-LXXXI-397)
Zaten dünyada garipsin, eşin-benzerin yok, ne diye bir de gurbete düşeceksin? Hangi ciğeri yaralanmışa kasdediyorsun? Etme.
Bizden ayrılıp yabancılara gitme; gizlice, hırsızlamaca başkalarına bakıyorsun, bakma.
A Ay yüzlü, gök bile senin yüzünden alt-üst olmuş; bizi yıkıyor, yerlere seriyor, alt-üst ediyorsun, etme.
Ne diye vaad ediyorsun, ne diye yemin ediyorsun? Yemini, işveyi kalkan ediniyorsun kendine, yapma şu işi.
Nerde benimle ettiğin ahit, hani bana verdiğin söz? Bu kulla ettiğin ahdi bozuyorsun, bozma; verdiğin sözden dönüyorsun, dönme.
Ey tapısı varlıktan da üstün ve yüksek olan, yokluktan da; varlık ülkesinden geçip gidiyorsun, gitme.
Cennet de senin buyruğuna kul, cehennem de; bize cenneti cehennem ediyorsun, etme.
Senin şeker yurdunda zehirden eminiz, fakat tutuyorsun, o zehri şekere katıyorsun, katma.
Canım, ateşlerle dopdolu bir ocak sanki; yetmez mi bu yaptığın? Ayrılıkla yüzümü altına döndürdün, sarardım-soldum; etme.
Sen yüzünü gizledin mi Ay bile derdinle kararır, Ayın tutulmasını mı istiyorsun, kasdın bu mu? Yapma.
Kırılıp darıldın da sustun mu bizim de dudaklarımız kurur; ne diye gözlerimizi gözyaşlariyle ıslarsın? Etme bu işi.
Mademki âşıklar topluluğuna tahammülün yok, ne diye aklını şaşırırsın, âşıklara hiç bakma, hiç görme onları.
Pehriz yüzünden hastaya helva vermiyorsun, tatlı bir yüz göstermiyorsun amma hastanı daha da beter ediyorsun, etme.
Şu haramlar yemiye alışmış gözüm güzelliğinin hırsızı; fakat canım benim, göz hırsızına ceza veriyorsun, verme.
Çek başını a yol arkadaşı, söz söyleme sırası değil; aşkın zâten başı yok, hal böyleyken ne diye başını kesmiye kalkışıyorsun? Kesme.
Mevlana Celaleddin
(II-LXXXI-397)
Resim : Hakan Atakan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder